Ellerin neden buz gibi?
Dağlardaki kar kokusu var bakışlarında,
Sıcacıktı eskiden, böyle soğuk değildi,
Bir tutam çiçektin sen,
Koparmaya kıyamadığım,
Nefesime nefestin, doyamadığım,
Şimdilerde boğazın, serindir suları,
Yüreğimi yıkıp geçiyor,
Yalnızlık fırtınaları...
Anlamsız gülüşler, çehrene düşmüş,
Her şey yalanmış ama,
Gerçek olan bir düşmüş,
Solgun fotoğraflardan anımsıyorum mutluluğunu,
Aramadığımı sanma sakın,
Arıyorum o tılsımı...
Yangınların ortasında kalmışsın,
Yalnızım Beyoğlu, senin kadar yalnızım,
Eminönün'de adımlarım, tükenecek sanki adımlarım,
Suskun bir tinerci köşebaşında,
Küçük bir yetim, iki paket selpak avuçlarında,
Bir minik kedi yavrusu, sırılsıklam kar altında,
Üç beş zengin züppesi, sıcacık arabasında,
Küfür edip geçiyor küçük yetime,
Ah be yetimim, söyle ne olur halin?
İstanbul sen, adı koyulmamış bir cehennem misin?
Yoksa cennetten bir köşe mi?
Konuşta dillensin suskun olanlar,
Seni züppeler, berduşlar değil,
Seni benim gibi yürekli olanlar anlar!
Kimse bilmez, gök yüzünden yıldızlarını toplarım,
Oturup bazen ağlarım, Halicin yanı başında,
Yine boş mu çıktı ağların ihtiyar balıkçı,
Hal ve hatırını soran yok ama,
Rast gele Haydarpaşa...
Yine kimler kırdı kalbini Gülhane yokuşu,
Yaslarla dolu garibanların soğuk koğuşu,
Beklenen er mektubu gelmiş,
Er mektubu görülmüş Hatice teyzenin,
Kız kulesi kaybolmuş, karla dolmuş tüm zemin,
Tarabya evlere şenlik, eğlence diz boyu,
Üsküdar açmış kollarını, kucaklıyor soğuğu...
İstanbul sen, adı koyulmamış bir cehennem misin?
Yoksa cennetten bir köşe mi?
Konuşta dillensin suskun olanlar,
Seni züppeler, berduşlar değil,
Seni benim gibi yürekli olanlar anlar!
Yoksa cennetten bir köşe mi?
Konuşta dillensin suskun olanlar,
Seni züppeler, berduşlar değil,
Seni benim gibi yürekli olanlar anlar!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder