Gelecek nasıl olacak, gelecek mi, gelmeyecek mi? Bilmediğim bir şey varsa, o da gelecektir. Şayet gelirse, iyi gelsin, güzel gelsin, hoş gelsin..!
OMC
30 Ocak 2017 Pazartesi
29 Ocak 2017 Pazar
İtiraf
İtiraf...
Birileri sorduğunda mutsuzluktan ve huzursuzluktan dem
vurmaya bayılır. Ülkenin genel sorunlarından birisi olan bu duruma alışmaya
çalışmak bir yana, bunu bildiği halde kabul edemez. Her zaman kabiliyetli, her
zaman bilgili, her zaman en iyisidir! Bu günün dünyası bunu istemektedir! O’da
bu dünyanın bir parçası olduğuna göre, dişlilerin arasında ezilmeli ve yok
olmalıdır!
İş hayatında, aşk hayatında daima zirve yapmıştır. En çok
onun hakkıdır sevilmek, o en çok sevilmelidir. Giydiği kıyafeti kimseler giymemelidir,
ayakkabısı bir başkasında olmamalıdır, yediği yemeği bile neredeyse kimse
yememelidir, durum bu kadar vahim anlayacağınız!
Özel arabasıyla gidip gelmelidir işine, toplu taşıma
araçlarını bile kullansa, kimsecikler oturmamalıdır yanına. Kimse dikilmesin
ister tepesinde, kulağında dinlediği şarkılar ona özeldir, en özel web
sitelerini sadece o bilir, o kullanır. Yalnızlıktan şikayet eder çokça, fakat
kalabalıklar da boğulacakmış gibi olur. Sırf bu yüzden en yakın arkadaşlarıyla
bile sadece mesajlaşır, aslında yüzlerini görmeye, dertlerini dinlemeye bile
dayanamaz. Tüm bunları yaşatırken içinde, kimselere itiraf edemez bu durumu,
kendisinden bile saklayacak kadar da ikiyüzlüdür!
Kimi zamanlarda ihtiyaç duyar birilerine ama “o” ne zaman
isterse, ancak o zaman olur bu buluşmalar, öyle gelişi güzel bir buluşma ona
göre değildir. Çok planlı olduğundan değil, tahammülsüzlüğündendir bu durum.
Her ne olursa olsun o özel bir insandır. Okuduğu kişisel gelişim kitaplarında
bunu öğrenmiştir, aslında bunu öğrenirken, kendisine bencilliğin enjekte
edildiğinin farkında bile değildir!
Çaresiz değildir hiçbir zaman, sürekli çözümler ürettiğini
düşünür ama çaresiz kalmaktan da asla kurtulamaz. İşte böyle durumlarda
lazımdır birisi yanına. O konuşur, karşısında ki vefalı dostu dinler, ona
yardımcı olmaya çalışır, kendince çözüm yolları arar arkadaşına. Oysa tüm
bunlar, yeterli değildir o’na, daha fazlasını hak ettiğini düşünmekten asla
geri kalmaz!
Özel bir insandır dedik ya, azla yetinmez duyguları,
kıtlıktan çıkmıştır neredeyse ama bunu da itiraf edemez kendisine. Aşksızlıktan
yakınır, başını dayayıp hayatını paylaşacağı bir hayat arkadaşıdır tüm
istediği, bu kadar özel olduğu için de, kimseler uymaz ona, hep bir numara
küçük gelmektedir, denedikleri! Tüketici toplumun bir parçası olarak
tüketmektedir, dostluklarını, sevgilerini ama farkında olamayacak kadar da
budaladır!
Hayat en güzel şeyleri hep ona vermelidir, bir başkasına
değil. Bir başkasına verse bile, ona verilenler daha bir özel olmalıdır. O’nu
kimse bırakıp gidemez mesela, o istediği sürece kalmalı, ancak “o “istemediği
zaman gitmelidir. Hayatı “o” planlamalıdır, onun planlarının dışına çıkacak bir
hayatı da kabul edemez ama yaşamaya mecbur olduğunu bilemeyecek kadar da
cahildir!
Kimden mi, bahsediyorum? Okuduğunuz satırlardan birisi
çıkmadı mı, karşınıza? Nasıl, hiç yabancı gelmedi değil mi?
Yakınınızda bir ayna var mıdır, lütfen bakınız o zaman!..
Selam
Her gün sessizce uğrayıp çekip gidenler kimler, merak ediyorum. Gerçek misiniz, yoksa google bir numara mı çekiyor bana :)
Her neyse varmışsınız gibi hissetmek de güzel, olmasanız da varlığınız yeter...
Her neyse varmışsınız gibi hissetmek de güzel, olmasanız da varlığınız yeter...
24 Ocak 2017 Salı
Yolculuk
ruh bedene sığmaz...
... çeker gider habersiz
gidişi fırtınalı olur...
vardığı yer sessiz...
beden ortada kalır...
..ruh kayıp
sevenler sıralanır...
sevmeyenler kayıp...
... çeker gider habersiz
gidişi fırtınalı olur...
vardığı yer sessiz...
beden ortada kalır...
..ruh kayıp
sevenler sıralanır...
sevmeyenler kayıp...
5 Aralık 2016 Pazartesi
Allah Affetmez
Ne senin haberin vardı,
Ne benim,
Müebbet almışım,
Son duruşmada,
Sürgüne yolladılar...
Sonrasında,
ayrılık…
Yanacaksam,
Güneşe atsalardı beni,
Cehennem yetmez!
Seni bu kadar sevdim ya,
Bilirim...
Allah beni affetmez!
İsmini duymadığım ülkelere,
Dilini bilmediğim yerlere,
Yolladılar…
Sonrasında,
ayrılık…
Ömrümce aradım,
Kurudu sözlerim,
Kurudu yüreğim,
Yandım yanmasına da,
Bunu kimse bilmez,
Seni bu kadar sevdim ya,
Allah beni affetmez!
27 Ekim 2016 Perşembe
Bardak yoksa ne olacak?
Bardağın boş tarafına değil, dolu tarafına bakmak lazım, doğrudur, peki bardak tamamen boş ise veya daha kötüsü ortada bardak yoksa ne olacak?
Sıkıntı zaten burada başlıyor, bazen akıl verenler olur dostuna, kardeşine, arkadaşına, komşusuna, kıl olurum böyle tiplere.
Asıl dostluk akıl vermek değil, sadece dinlemek ve teselli etmekten geçer...
Akıl vermek de neyin nesidir?
Gerçekten bir iyilik yapabiliyorsan yap, yapamıyorsan akıl verme, sadece dinle ve teselli etmek için güzel kelimeler seç, öyle güzel cümleler kur ki, karşındaki rahatlasın, gevşesin, dostum var diyebilsin...
Yeryüzünde akıl verenler kadar, teselli edenler veya dertlere çare olanlar olsaydı emin olun bir çok sorun kökünden çözülür, yaşam daha keyifli olurdu...
Nereden çıktı şimdi bu muhabbet diyenlere de bir cevabım olacak elbet, bu satırların arasında cevabı bulabilirseniz almış olursunuz yanıtınızı, bulamazsanız o benim değil, sizin sorununuz olacaktır...
Bir arkadaşım aradı, sıkça aramaz beni, nasılsın, iyi misin, klasiklerinden sonra, görüşürüz kendine iyi bak dedi telefonu kapadı. O an uzun zamandır beklediğim müşterilerimden birisi olduğu için ilgilenemedim. Bir kaç saat sonra kısa bir yürüyüşle arkadaşımın iş yerine gittim. İçeri girdiğimde ne kadar da zor bir durum yaşadığını görmüş oldum yüz hatlarından, keyifli bir şekilde karşılamaya çalıştıysa da beni, anladım ki pek iyi değildi durumu...
Direk, ne kadar dedim ihtiyacın, şaşkınca bakındı suratıma. Dur bir nefeslen, konuşuruz dedi, nefes alacak zaman yok dedim, ihtiyacın ne kadar diye tekrarladım.
Üç aydır beklediğim müşteriden aldığım miktarın yarısı kadar bir ihtiyacı olduğunu öğrendiğimde sevindim, hesap numaranı ver dedim hallettim ihtiyacını. O gün için birikmiş üçer dörder adet faturalarım vardı ama onlardan daha önemlisi, karşımda bir dostum vardı...
O an yüz hatlarındaki değişim, gözlerinde beliren ışık, bana öyle iyi geldi ki bunu anlatmak imkansız. Verdiğim miktar benim param değildi, sonuçta yaptığım işten o miktarı kazanmıyordum ama olsun, dostumun o an ihtiyacını karşılamıştım...
Belki de o müşteri, sırf bu günü seçmişti bana gelmek için, bu bir mucizeydi bana göre, çünkü asla olmayacağını düşündüğüm bir satış, aylar sonra o gün gerçekleşmişti...
Arkadaşım çok değil kısa bir süre sonra verdiğim miktarı gönderdi hesabıma, benim faturalarım biraz daha geç ödendi belki ama dostuma zamanında yaptığım yardım, onu çok daha kötü durumlardan kurtarmaya yetmişti.
İlerleyen günlerde yanıma geldi, senden önce bir çok arkadaşımı arayıp, para istedim hepsi de yok dedi, senden para bile istemeden, sen ne kadar lazım diye sordun, para istediklerimin bir çoğu akıl verdi, nasihat bile edenler oldu hiç birinin bana faydası olmadı, sen ne akıl verdin, ne de nasihat ettin, ihtiyacımı karşıladın teşekkür ederim dedi...
Sorunları araştırmak iyi güzel ama sorunlara çözüm olmak hepsinden çok daha güzel, çok daha keyifli.
Ben bu keyfi yaşadım ya o her şeyin üzerinde, gerisi zaten kader kısmet...
Ben bardağın dolu tarafına bakanlardan değilim artık, ortada bardak yoksa eğer, neyine bakacağım, ortaya bir bardak koyar geçerim...
Sıkıntı zaten burada başlıyor, bazen akıl verenler olur dostuna, kardeşine, arkadaşına, komşusuna, kıl olurum böyle tiplere.
Asıl dostluk akıl vermek değil, sadece dinlemek ve teselli etmekten geçer...
Akıl vermek de neyin nesidir?
Gerçekten bir iyilik yapabiliyorsan yap, yapamıyorsan akıl verme, sadece dinle ve teselli etmek için güzel kelimeler seç, öyle güzel cümleler kur ki, karşındaki rahatlasın, gevşesin, dostum var diyebilsin...
Yeryüzünde akıl verenler kadar, teselli edenler veya dertlere çare olanlar olsaydı emin olun bir çok sorun kökünden çözülür, yaşam daha keyifli olurdu...
Nereden çıktı şimdi bu muhabbet diyenlere de bir cevabım olacak elbet, bu satırların arasında cevabı bulabilirseniz almış olursunuz yanıtınızı, bulamazsanız o benim değil, sizin sorununuz olacaktır...
Bir arkadaşım aradı, sıkça aramaz beni, nasılsın, iyi misin, klasiklerinden sonra, görüşürüz kendine iyi bak dedi telefonu kapadı. O an uzun zamandır beklediğim müşterilerimden birisi olduğu için ilgilenemedim. Bir kaç saat sonra kısa bir yürüyüşle arkadaşımın iş yerine gittim. İçeri girdiğimde ne kadar da zor bir durum yaşadığını görmüş oldum yüz hatlarından, keyifli bir şekilde karşılamaya çalıştıysa da beni, anladım ki pek iyi değildi durumu...
Direk, ne kadar dedim ihtiyacın, şaşkınca bakındı suratıma. Dur bir nefeslen, konuşuruz dedi, nefes alacak zaman yok dedim, ihtiyacın ne kadar diye tekrarladım.
Üç aydır beklediğim müşteriden aldığım miktarın yarısı kadar bir ihtiyacı olduğunu öğrendiğimde sevindim, hesap numaranı ver dedim hallettim ihtiyacını. O gün için birikmiş üçer dörder adet faturalarım vardı ama onlardan daha önemlisi, karşımda bir dostum vardı...
O an yüz hatlarındaki değişim, gözlerinde beliren ışık, bana öyle iyi geldi ki bunu anlatmak imkansız. Verdiğim miktar benim param değildi, sonuçta yaptığım işten o miktarı kazanmıyordum ama olsun, dostumun o an ihtiyacını karşılamıştım...
Belki de o müşteri, sırf bu günü seçmişti bana gelmek için, bu bir mucizeydi bana göre, çünkü asla olmayacağını düşündüğüm bir satış, aylar sonra o gün gerçekleşmişti...
Arkadaşım çok değil kısa bir süre sonra verdiğim miktarı gönderdi hesabıma, benim faturalarım biraz daha geç ödendi belki ama dostuma zamanında yaptığım yardım, onu çok daha kötü durumlardan kurtarmaya yetmişti.
İlerleyen günlerde yanıma geldi, senden önce bir çok arkadaşımı arayıp, para istedim hepsi de yok dedi, senden para bile istemeden, sen ne kadar lazım diye sordun, para istediklerimin bir çoğu akıl verdi, nasihat bile edenler oldu hiç birinin bana faydası olmadı, sen ne akıl verdin, ne de nasihat ettin, ihtiyacımı karşıladın teşekkür ederim dedi...
Sorunları araştırmak iyi güzel ama sorunlara çözüm olmak hepsinden çok daha güzel, çok daha keyifli.
Ben bu keyfi yaşadım ya o her şeyin üzerinde, gerisi zaten kader kısmet...
Ben bardağın dolu tarafına bakanlardan değilim artık, ortada bardak yoksa eğer, neyine bakacağım, ortaya bir bardak koyar geçerim...
12 Ekim 2016 Çarşamba
Fakirsen duaların kabul olmaz
Fakirsen duaların kabul olmaz, uğraşma, bırak her şey gideceği yere varsın...
10 Ekim 2016 Pazartesi
4 Ekim 2016 Salı
22 Eylül 2016 Perşembe
Kahve Tadında
Hayatımızı şekillendirenler vardır, bizim iznimize tabi olmadan hayatımıza girenler ve girdikleri yetmezmiş gibi dilediklerini yapanlar da vardır...
Buna bazen müdahale edebiliyor olsak da çoğu zaman müdahale edemeyiz, etmeye çalışsak bile olaylar istediği yere kadar uzanır. Yani birileri hayatımıza girerken bizim çok da müdahale etme şansımız olmuyor. Bu basit bir matematik sorusu değil, formülünü bilelim ve hemen çözebilelim...
Düşünün, en mutlu anınızda hayatınızda hiç görmediğiniz, tanımadığınız, adını memleketini bilmediğiniz birisi gelir ve hayatınızın ortasına kuruluverir. Kendinizi ne kadar koruyup kollasanız da olacak olur ve bunun karşısında hiç bir şey yapamayız, tıpkı bir deprem anında ayaklarımızın yere çakılıp kalması ve bir adım bile atamayışımız gibi...
Yola çıkmışsınız bir yere gidiyorsunuz, birisi gelip arabayla tepenize binebilir, arkadan size geçirebilir, hiç bir şey olmasa bile aracınıza bir çizik atabilir, tüm bunlar olabilir. Hadi bunları büyük olaylar sınıfı yapalım, daha küçüklerinden yola çıkalım...
Kaldırımda yürürken tepenize birisi tüküre bilir, yukarıdan sofra bezi çırpabilir, saksı atabilir, elma kabuklarını fırlatabilir, tüm bunlar olabilir mi, olabilir. Marketten çıkarken bir omuz dokunuşu, bana niye öyle baktın ulan diyen birisi, sizin de hayatınızın tam ortasına çat diye geçer kurulur, tüm bunlar olasılıklar arasında...
Bir şey satın almak için yanaştığınız pazar yerindeki tezgahtarla bile yaka paça birbirinize girme şansınız çok fazla. Hadi bunlar olurdu, olmazdı diyelim, ya sokakta yürürken kör bir kurşun bir tarafınıza saplanırsa ne yapabilirsiniz?
Peki, tüm bunlara engel olabilir misiniz?
Olamazsınız, olma şansınız milyonda bir denebilecek kadar az bir olasılık...
Öyleyse, hayatın akışı, hayatta yaptıklarımız, yapacaklarımız, çok da bizim ellerimizin arasında değil. Bu ve buna benzer şeylere önlem almaya çalışabiliriz ama tam manasıyla önüne geçemeyiz orası kesin...
Hani bir ata sözümüz var, böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var, diye...
Kimse hayatına müdahale edemiyor, kimse hayatının akışını tam manasıyla yönetemiyor, belki yönetmeye çalışıyoruz ama bu o kadar da mümkün görünmüyor...
Öyleyse, sittiredin gitsin, sokmuşum hayat planlamasına...
Hayatı bir kahve tadında yaşayalım, o an bir yudum alabiliyor muyuz kahveden, ne mutlu bize...
Haydi afiyet olsun, bir yudum da olsa kahvenin tadını çıkaralım...
Buna bazen müdahale edebiliyor olsak da çoğu zaman müdahale edemeyiz, etmeye çalışsak bile olaylar istediği yere kadar uzanır. Yani birileri hayatımıza girerken bizim çok da müdahale etme şansımız olmuyor. Bu basit bir matematik sorusu değil, formülünü bilelim ve hemen çözebilelim...
Düşünün, en mutlu anınızda hayatınızda hiç görmediğiniz, tanımadığınız, adını memleketini bilmediğiniz birisi gelir ve hayatınızın ortasına kuruluverir. Kendinizi ne kadar koruyup kollasanız da olacak olur ve bunun karşısında hiç bir şey yapamayız, tıpkı bir deprem anında ayaklarımızın yere çakılıp kalması ve bir adım bile atamayışımız gibi...
Yola çıkmışsınız bir yere gidiyorsunuz, birisi gelip arabayla tepenize binebilir, arkadan size geçirebilir, hiç bir şey olmasa bile aracınıza bir çizik atabilir, tüm bunlar olabilir. Hadi bunları büyük olaylar sınıfı yapalım, daha küçüklerinden yola çıkalım...
Kaldırımda yürürken tepenize birisi tüküre bilir, yukarıdan sofra bezi çırpabilir, saksı atabilir, elma kabuklarını fırlatabilir, tüm bunlar olabilir mi, olabilir. Marketten çıkarken bir omuz dokunuşu, bana niye öyle baktın ulan diyen birisi, sizin de hayatınızın tam ortasına çat diye geçer kurulur, tüm bunlar olasılıklar arasında...
Bir şey satın almak için yanaştığınız pazar yerindeki tezgahtarla bile yaka paça birbirinize girme şansınız çok fazla. Hadi bunlar olurdu, olmazdı diyelim, ya sokakta yürürken kör bir kurşun bir tarafınıza saplanırsa ne yapabilirsiniz?
Peki, tüm bunlara engel olabilir misiniz?
Olamazsınız, olma şansınız milyonda bir denebilecek kadar az bir olasılık...
Öyleyse, hayatın akışı, hayatta yaptıklarımız, yapacaklarımız, çok da bizim ellerimizin arasında değil. Bu ve buna benzer şeylere önlem almaya çalışabiliriz ama tam manasıyla önüne geçemeyiz orası kesin...
Hani bir ata sözümüz var, böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var, diye...
Kimse hayatına müdahale edemiyor, kimse hayatının akışını tam manasıyla yönetemiyor, belki yönetmeye çalışıyoruz ama bu o kadar da mümkün görünmüyor...
Öyleyse, sittiredin gitsin, sokmuşum hayat planlamasına...
Hayatı bir kahve tadında yaşayalım, o an bir yudum alabiliyor muyuz kahveden, ne mutlu bize...
Haydi afiyet olsun, bir yudum da olsa kahvenin tadını çıkaralım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Özgürlük
Önce kocaman bir yürek taşıyacak Sonra uğrunda savaşacaksın, Sende yoksa o yürek Boşuna sesini yükseltip bağırmayacaksın! Bu yol bildiğin ...

-
Biz, pazar yerlerine hava karardığında giderdik çocukluğumuzda, ben pazarların akşamları kurulduğunu sanırım, çocukluk işte... Annem usulc...
-
Beyaz martıyı beklerken, siyah kargayla dertleşmekten sakınmam... Hepimiz yaşarız bazen bu tür duyguları, şöyle deniz kenarına ineyim, ma...