Üzülmesin hiç bir insan, akmasın gözünden yaş,
İyi insan olmak, sessiz kalmak mı?
Hayal kurmak güzel de, yalama sonunda avuçlarını,
Belki de cennetliktir, adını bilmediğiniz bir ayyaş..!
7 Eylül 2016 Çarşamba
Eski merağı..!
Bir eskiye düşkünlük sarmış toplumu ki hiç sormayın..!
Sanki eskinin içine eden, şimdiki eski meraklıları değilmiş gibi..!
Sanki eskinin içine eden, şimdiki eski meraklıları değilmiş gibi..!
Günlerden çarşamba olunca ortalık da renkli oluyor haliyle... Pazar kuruluyor bu gün memlekette, renkli sahneler var anlayacağınız.
Meyveler zaten renkli ama satıcılar da oldukça renkli, durum böyle olunca bir renk cümbüşü sarıyor etrafı. Yalnız pazarcılar mı renkli olan, müşteriler de bir o kadar renkliler elbette...
Üzümü fiyatlı bulanlar kadar, ucuz bulanlar da var, karpuzu ucuz bulanlar kadar çok pahalı olduğunu düşünenler de kısacası, herkesin dünyası farklı, herkesin kazancı farklı, herkes farklı...
Peki, bu farklılık bir sorun yaratıyor mu, yaratmıyor, yaratsa bile küçük diyaloglarla geçiştiriliyor. Pazar yerinde yaşananları hayata indirgersek sanıyorum bir çok sorunun da üstesinden gelebiliriz.
En basit şekilde çözülebilecek farklılık sorunlarını karşımıza dağ gibi büyüterek getirenler aslında tüm farklılıklardan daha da farklı, onların belli başlı amaçları var ve onun üzerinde çalışıyorlar...
Peki, farklı olan bizler, diğer farklı olanlara karşı ne yapabiliriz, bunun üzerinde düşünmeli ve çalışmalıyız.
Öncelikle farkın ne olduğunu iyi tespit etmek gerekiyor, eğitim mi, sosyal yapı mı, konuşulan diller mi, anlatma biçimleri mi, olayları yorumlama biçimleri mi yoksa bunların dışında adı konmamış bir şekil mi var karşımızda, bunun tespitini yapmalıyız...
Siz ne düşünürseniz düşünün, neyin hesabını yaparsanız yapın, evdeki hesap, çarşıya uymuyor, bunu iyi bilmek gerekir. Bunu bildiğiniz ve kabul ettiğiniz zaman, işler daha kolay, hayat biraz daha çekilebilir oluyor.
Karpuzun veya üzümün neden pahalı veya ucuz olduğunu düşünmek yerine, sizin gerçekten bunlara ihtiyacınız var mı, bunu düşünmeniz gerekiyor. Pahalıysa eleştirmeye gerek yok, ihtiyacınız olanı kadarı alırsınız olur biter. Olmadı almazsınız, alamadığınız için de kimseyle çatışmaya gerek yok.
Daha olmadı dönün arkanızı sessizce basın küfürü içinizden rahatlayın, iyi gelir...
Meyveler zaten renkli ama satıcılar da oldukça renkli, durum böyle olunca bir renk cümbüşü sarıyor etrafı. Yalnız pazarcılar mı renkli olan, müşteriler de bir o kadar renkliler elbette...
Üzümü fiyatlı bulanlar kadar, ucuz bulanlar da var, karpuzu ucuz bulanlar kadar çok pahalı olduğunu düşünenler de kısacası, herkesin dünyası farklı, herkesin kazancı farklı, herkes farklı...
Peki, bu farklılık bir sorun yaratıyor mu, yaratmıyor, yaratsa bile küçük diyaloglarla geçiştiriliyor. Pazar yerinde yaşananları hayata indirgersek sanıyorum bir çok sorunun da üstesinden gelebiliriz.
En basit şekilde çözülebilecek farklılık sorunlarını karşımıza dağ gibi büyüterek getirenler aslında tüm farklılıklardan daha da farklı, onların belli başlı amaçları var ve onun üzerinde çalışıyorlar...
Peki, farklı olan bizler, diğer farklı olanlara karşı ne yapabiliriz, bunun üzerinde düşünmeli ve çalışmalıyız.
Öncelikle farkın ne olduğunu iyi tespit etmek gerekiyor, eğitim mi, sosyal yapı mı, konuşulan diller mi, anlatma biçimleri mi, olayları yorumlama biçimleri mi yoksa bunların dışında adı konmamış bir şekil mi var karşımızda, bunun tespitini yapmalıyız...
Siz ne düşünürseniz düşünün, neyin hesabını yaparsanız yapın, evdeki hesap, çarşıya uymuyor, bunu iyi bilmek gerekir. Bunu bildiğiniz ve kabul ettiğiniz zaman, işler daha kolay, hayat biraz daha çekilebilir oluyor.
Karpuzun veya üzümün neden pahalı veya ucuz olduğunu düşünmek yerine, sizin gerçekten bunlara ihtiyacınız var mı, bunu düşünmeniz gerekiyor. Pahalıysa eleştirmeye gerek yok, ihtiyacınız olanı kadarı alırsınız olur biter. Olmadı almazsınız, alamadığınız için de kimseyle çatışmaya gerek yok.
Daha olmadı dönün arkanızı sessizce basın küfürü içinizden rahatlayın, iyi gelir...
6 Eylül 2016 Salı
Nereden çıktın?
Nereden çıktın durup dururken karşıma?
Bak hortladı acılarım sayende, yıllar sonra...
Bilmedim o an sana, ne diyeceğimi..!
Sıraladım, içimden aklıma gelen, tüm küfürleri...
Bak hortladı acılarım sayende, yıllar sonra...
Bilmedim o an sana, ne diyeceğimi..!
Sıraladım, içimden aklıma gelen, tüm küfürleri...
Alıştım Sensizliğe
Aranmıyor ve sorulmuyorsam,
Bunun adı, ayrılık değil...
Hala alev alev yanıyorsam, seni seviyorumdur böyle bil..!
Sahiden sevseydin, böyle sessiz kalmazdın,
Aşk olsaydı yüreğinde, beni sensiz koymazdın...
Sakın aldatmasın seni, gözümden düşen yaşlar,
Benim, senden kopuşum, işte bununla başlar,
Avuçlarımda şimdi yüreğim,
Söktüm aldım içimden,
Ayıkladım içinden seni,
Kalmadı hiç bir şeyin,
Geceleri yakaladım sonra,
Soğukla kucaklaştım,
Acılarla boğuşup, yokluğunla savaştım,
Sorgulama sakın beni, sensizliği çoktan aştım,
Kan kusarak yazdım, olmadığın dakikaları,
Her attığım voltada, bil ki seni yakaladım,
Yırtıp attım yazdıklarını, yırtıp attım resimlerini,
Sildim bütün izini, ayrılığı imzaladım,
Dönme sakın geçmişe,
Çoktan unuttum seni,
Alıştım sensizliğe, alıştım..!
Bunun adı, ayrılık değil...
Hala alev alev yanıyorsam, seni seviyorumdur böyle bil..!
Sahiden sevseydin, böyle sessiz kalmazdın,
Aşk olsaydı yüreğinde, beni sensiz koymazdın...
Sakın aldatmasın seni, gözümden düşen yaşlar,
Benim, senden kopuşum, işte bununla başlar,
Avuçlarımda şimdi yüreğim,
Söktüm aldım içimden,
Ayıkladım içinden seni,
Kalmadı hiç bir şeyin,
Geceleri yakaladım sonra,
Soğukla kucaklaştım,
Acılarla boğuşup, yokluğunla savaştım,
Sorgulama sakın beni, sensizliği çoktan aştım,
Kan kusarak yazdım, olmadığın dakikaları,
Her attığım voltada, bil ki seni yakaladım,
Yırtıp attım yazdıklarını, yırtıp attım resimlerini,
Sildim bütün izini, ayrılığı imzaladım,
Dönme sakın geçmişe,
Çoktan unuttum seni,
Alıştım sensizliğe, alıştım..!
Serbest Düşünce Alanı
Her gün nasıl bir hayat yaşadığını sorgulamak yerine, bize nasıl bir hayat verildiğini incelesek, daha yerinde olacak kanısındayım...
Hepimizin hayatıyla ilgili şikayetleri vardır ve bunun bir sonu gelmez, sürekli sorgularız, ölçeriz, biçeriz, tartarız, sanki elimizde hayatımızı veya yaşadıklarımızı değiştirebilecek bir güç varmış gibi...
Sonuçta nereye varırız, kocaman bir boşluk, uzun ve dolambaçlı yollar arasında savrulur durur düşüncelerimiz. Düşünce deyince, çok da düşünmemek lazım derim sürekli kendime ama düşünmekten de geri kalmam her nedense...
Çoğumuzun ortak yönü budur sanırım, düşünmek...
Düşünmek iyidir, hoştur ama bir o kadar da boşluktur, bunu da iyi bilmek ve bellemek gerek... Adımızı nasıl biliyorsak, bunu da mıhlayalım beynimize, mıhlayalım ki unutmayalım. Çok düşünen gördüm, sonunda bir yere varamayan, varamadığı gibi, akıl oyunları içinde yok olup gidiveren.
Bazılarına göre kadercilik demektir, belki şu an yazacaklarım, evet, bir kaderciyim, en azından zorlamıyorum gemiyi, akıntının tersine doğru yüzdürmek için...
Denemedim mi, çok denedim ama gördüm ki, her seferinde olmayacak işlerle boğuşup duruyorum, bıraktım akıntıya kendimi daha bir keyifli oldu hayat, en azından tersine çevirmeye çalışmaktan daha az yorucu olduğu kesin...
Hepimizin hayatıyla ilgili şikayetleri vardır ve bunun bir sonu gelmez, sürekli sorgularız, ölçeriz, biçeriz, tartarız, sanki elimizde hayatımızı veya yaşadıklarımızı değiştirebilecek bir güç varmış gibi...
Sonuçta nereye varırız, kocaman bir boşluk, uzun ve dolambaçlı yollar arasında savrulur durur düşüncelerimiz. Düşünce deyince, çok da düşünmemek lazım derim sürekli kendime ama düşünmekten de geri kalmam her nedense...
Çoğumuzun ortak yönü budur sanırım, düşünmek...
Düşünmek iyidir, hoştur ama bir o kadar da boşluktur, bunu da iyi bilmek ve bellemek gerek... Adımızı nasıl biliyorsak, bunu da mıhlayalım beynimize, mıhlayalım ki unutmayalım. Çok düşünen gördüm, sonunda bir yere varamayan, varamadığı gibi, akıl oyunları içinde yok olup gidiveren.
Bazılarına göre kadercilik demektir, belki şu an yazacaklarım, evet, bir kaderciyim, en azından zorlamıyorum gemiyi, akıntının tersine doğru yüzdürmek için...
Denemedim mi, çok denedim ama gördüm ki, her seferinde olmayacak işlerle boğuşup duruyorum, bıraktım akıntıya kendimi daha bir keyifli oldu hayat, en azından tersine çevirmeye çalışmaktan daha az yorucu olduğu kesin...
5 Eylül 2016 Pazartesi
Düzen
Düzen, düzen dediniz, düz'dünüz her canlıyı...Buna rağmen;
Düzencileri,"düzülenler" korur ve kollar..!
Her şekilde size çıkar, tüm yollar..!
Ne geçti elinize veya geçecek, soruyorum?
Bir kaçınızın değil,
Hepinizin, gelmişine, geçmişine küfrediyorum..!
Alın, sizin olsun bu düzen,
Adam değildir, ömründe bir kere bile, bu düzene küfretmeyen..!
Düzencileri,"düzülenler" korur ve kollar..!
Her şekilde size çıkar, tüm yollar..!
Ne geçti elinize veya geçecek, soruyorum?
Bir kaçınızın değil,
Hepinizin, gelmişine, geçmişine küfrediyorum..!
Alın, sizin olsun bu düzen,
Adam değildir, ömründe bir kere bile, bu düzene küfretmeyen..!
31 Ağustos 2016 Çarşamba
Hepimiz hayal ürünüyüz
Hayatın bizlere getirdikleri kadar getirmedikleri de vardır elbet. Bizler, gelenleri değerlendirmeye tabi tutarken, gelmeyenleri hiç hesaba katmayız. Aslında önümüze gelenler kadar, gelmeyenlere de kısaca "hayallerimiz" diyebiliriz.
Her insanın hayalleri vardır, benim, senin, oradakilerin...
Peki hayallerin sınırı var mıdır, olmalı mıdır? Hayal kurarken, bize bu hayallerin neler getireceğini veya neler götüreceğini hesaplıyor muyuz?
Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışalım...
Hayaller biz insanlara özgü, Yaradan tarafından bahşedilmiş muazzam bir özellik. Elbette, bizleri bir yaradan var diyerek, inananlara dır bu satırlarım. Şayet öyle bir inancınız yok ise, bu yazıyı da okumanıza gerek yok boşuna yormayınız kendinizi...
Çocukluğumuzu hatırlarız bazen, nasıl hayaller kurardık kim bilir, çeşidi bol, sınırı olmayan, sonu gelmeyen.
Çocuklukta kurulan hayallerin kaçını gerçekleştirebildik acaba? Gerçekleştirdiklerimiz bizlere neler getirdi veya neler götürdü...
Ben çocuklukta kurduğu hayallerin, birçoğunu gerçekleştiremeyen birisi olarak, kurduğum hayallerden hiç pişmanlık duymadım. Her ne kadar gerçekleştirememiş olsam da, güzeldi, eğlenceliydi ve mutluluk vericiydi.
Ne zaman hayal kursam hep benim hoşuma giden şeylerle birlikteydim, ilgili olduğum konulardı beynimin hücrelerinde dolaşanlar. Belki de burçlarla ilgilidir hayal kurmak ve hayallerine ulaşmaya çalışmak, bir kaç burç yazısında okumuştum bu tür şeyleri...
Şimdi sizlere burçlardan ve özelliklerinden bahsedecek değilim merak etmeyin. Yazımızın üst taraflarında da bahsettiğim hayallerimden bahsedeceğim...
En büyük hayallerimden birisi asker olmaktı. Kim sorarsa, hemen cevabı yapıştırıyordum "asker olacağım" diyordum. Ortaokul sıralarında az hayal kurmadım askeri liseler için, sonra baktım ki, orada da bir çok olmadık kurallar, ayrımcılıklar almış başını gidiyor, ne yaparsan olmaz cinsinden, vazgeçtim...
Sonraki yıllarda ikinci kez karşıma çıktı asker olma şansı, asker olduğumda anladım ki, askerlik hiç bana göre bir şey değilmiş, bunu anladığım zaman bile çocukluk hayallerim ne kadar da berbatmış demedim kendime...
Daha önceki hayallerimden birisi de futbolcu olmaktı. Bunun peşinden de çok koştum diyebilirim. Kar, yağmur, çamur demedim, her türlü zorluğa göğüs germeye çalıştım, o günlerin hatırası ayak varislerimi hala gururla taşıyorum bileklerimde...
Sonra gördüm ki, o dandik alt yapılarda, amatör kümelerde bile, bir çok haksız rekabet, kayırmaca ve kirli bir dünya var, bu konuda başarılı olmama rağmen, o hayalimi de kaldırıp koydum işe yaramaz hayallerimin bulunduğu heybeye...
Heybem doldu ilerleyen yıllarda, bazen taşımak zahmetli olmaya bile başladı, neyse ki gerçekleştirdiğim bazı hayallerim dengeledi ağırlığı...
Konuyu birazcık toparlasak iyi olacak. Kurduğumuz hayallerin kimisi gerçekleşiyor, kimisi gerçekleşmiyor ama şu bir gerçek ki, gerçekleşenler bizi çok mu mutlu ediyor, bunun cevabını net bir şekilde verebiliyor muyuz, budur önemli olan...
Ben gerçekleşen hayallerime baktığım zaman, hayallerimin beni çok da mutlu ettiğini söyleyemem. Buradan da şu sonuca ulaşabiliriz, evet insan bir yerlere ulaşmak, amaçlarını gerçekleştirmek için hayal kurmalı, içinde hayallerini yaşatan bir duygu olmalı ama buna hırsı karıştırmamalıyız..!
Bunu size bir atasözümüzle açıklamak istiyorum "pişmiş aşa, su katılmaz" işte bu söz, hayallerine "hırsı" karıştıranlara iyi bir nasihat olacaktır...
Hayal kurmak güzel, gerçekleştirmek ve o hayalin size uyup, uymadığını görmek, yaşamak, deneyimlemek güzel ama o hayallerimizin içine hırsı karıştırmak son derece tehlikeli ve bir o kadar da gereksiz..!
Hayal kurmayın demiyorum, hepimiz sonuçta birer hayal ürünüyüz. Bunun farkında mısınız?
Hepimizin annesi babası, bizleri önce hayal ettiler, sonra sahip oldular, yani bizleri dünyaya getirerek hayallerini gerçekleştirmiş oldular. Peki bizler, evlatlar olarak acaba onların hayal ettikleri gibi miyiz, bunu da sorgulamamız gerekiyor...
Özetlemek gerekirse, hayal ettiğimiz her şey gibi, bizler de birer hayal ürünüyüz ve gerçekleştik, yukarıda benim gerçekleştirdiğim hayallerim gibi, hayal kırıklığı mı yaşatıyoruz birilerine, yoksa mutluluk duygusu mu yaşatıyoruz, önemli olan budur...
Hayal kuralım, kurmayalım diyecek kadar kayışı sıyırmadım henüz, dikkat ederseniz, yeryüzünde bir şeylere sahip olan tüm insanlar hayal ettikleri için kavuştular bulundukları mevkilere, yaşamlara...
Madem hayal kuracaksınız, iyi hayaller kurun, iyi hayallere ulaşın, hayallerinizin içine hırsı asla karıştırmayın, olmadık şeyleri hayal ederek, hayal kırıklıkları yaşamayın ve yaşatmayın...
Hayalleriniz bol olsun...
Her insanın hayalleri vardır, benim, senin, oradakilerin...
Peki hayallerin sınırı var mıdır, olmalı mıdır? Hayal kurarken, bize bu hayallerin neler getireceğini veya neler götüreceğini hesaplıyor muyuz?
Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışalım...
Hayaller biz insanlara özgü, Yaradan tarafından bahşedilmiş muazzam bir özellik. Elbette, bizleri bir yaradan var diyerek, inananlara dır bu satırlarım. Şayet öyle bir inancınız yok ise, bu yazıyı da okumanıza gerek yok boşuna yormayınız kendinizi...
Çocukluğumuzu hatırlarız bazen, nasıl hayaller kurardık kim bilir, çeşidi bol, sınırı olmayan, sonu gelmeyen.
Çocuklukta kurulan hayallerin kaçını gerçekleştirebildik acaba? Gerçekleştirdiklerimiz bizlere neler getirdi veya neler götürdü...
Ben çocuklukta kurduğu hayallerin, birçoğunu gerçekleştiremeyen birisi olarak, kurduğum hayallerden hiç pişmanlık duymadım. Her ne kadar gerçekleştirememiş olsam da, güzeldi, eğlenceliydi ve mutluluk vericiydi.
Ne zaman hayal kursam hep benim hoşuma giden şeylerle birlikteydim, ilgili olduğum konulardı beynimin hücrelerinde dolaşanlar. Belki de burçlarla ilgilidir hayal kurmak ve hayallerine ulaşmaya çalışmak, bir kaç burç yazısında okumuştum bu tür şeyleri...
Şimdi sizlere burçlardan ve özelliklerinden bahsedecek değilim merak etmeyin. Yazımızın üst taraflarında da bahsettiğim hayallerimden bahsedeceğim...
En büyük hayallerimden birisi asker olmaktı. Kim sorarsa, hemen cevabı yapıştırıyordum "asker olacağım" diyordum. Ortaokul sıralarında az hayal kurmadım askeri liseler için, sonra baktım ki, orada da bir çok olmadık kurallar, ayrımcılıklar almış başını gidiyor, ne yaparsan olmaz cinsinden, vazgeçtim...
Sonraki yıllarda ikinci kez karşıma çıktı asker olma şansı, asker olduğumda anladım ki, askerlik hiç bana göre bir şey değilmiş, bunu anladığım zaman bile çocukluk hayallerim ne kadar da berbatmış demedim kendime...
Daha önceki hayallerimden birisi de futbolcu olmaktı. Bunun peşinden de çok koştum diyebilirim. Kar, yağmur, çamur demedim, her türlü zorluğa göğüs germeye çalıştım, o günlerin hatırası ayak varislerimi hala gururla taşıyorum bileklerimde...
Sonra gördüm ki, o dandik alt yapılarda, amatör kümelerde bile, bir çok haksız rekabet, kayırmaca ve kirli bir dünya var, bu konuda başarılı olmama rağmen, o hayalimi de kaldırıp koydum işe yaramaz hayallerimin bulunduğu heybeye...
Heybem doldu ilerleyen yıllarda, bazen taşımak zahmetli olmaya bile başladı, neyse ki gerçekleştirdiğim bazı hayallerim dengeledi ağırlığı...
Konuyu birazcık toparlasak iyi olacak. Kurduğumuz hayallerin kimisi gerçekleşiyor, kimisi gerçekleşmiyor ama şu bir gerçek ki, gerçekleşenler bizi çok mu mutlu ediyor, bunun cevabını net bir şekilde verebiliyor muyuz, budur önemli olan...
Ben gerçekleşen hayallerime baktığım zaman, hayallerimin beni çok da mutlu ettiğini söyleyemem. Buradan da şu sonuca ulaşabiliriz, evet insan bir yerlere ulaşmak, amaçlarını gerçekleştirmek için hayal kurmalı, içinde hayallerini yaşatan bir duygu olmalı ama buna hırsı karıştırmamalıyız..!
Bunu size bir atasözümüzle açıklamak istiyorum "pişmiş aşa, su katılmaz" işte bu söz, hayallerine "hırsı" karıştıranlara iyi bir nasihat olacaktır...
Hayal kurmak güzel, gerçekleştirmek ve o hayalin size uyup, uymadığını görmek, yaşamak, deneyimlemek güzel ama o hayallerimizin içine hırsı karıştırmak son derece tehlikeli ve bir o kadar da gereksiz..!
Hayal kurmayın demiyorum, hepimiz sonuçta birer hayal ürünüyüz. Bunun farkında mısınız?
Hepimizin annesi babası, bizleri önce hayal ettiler, sonra sahip oldular, yani bizleri dünyaya getirerek hayallerini gerçekleştirmiş oldular. Peki bizler, evlatlar olarak acaba onların hayal ettikleri gibi miyiz, bunu da sorgulamamız gerekiyor...
Özetlemek gerekirse, hayal ettiğimiz her şey gibi, bizler de birer hayal ürünüyüz ve gerçekleştik, yukarıda benim gerçekleştirdiğim hayallerim gibi, hayal kırıklığı mı yaşatıyoruz birilerine, yoksa mutluluk duygusu mu yaşatıyoruz, önemli olan budur...
Hayal kuralım, kurmayalım diyecek kadar kayışı sıyırmadım henüz, dikkat ederseniz, yeryüzünde bir şeylere sahip olan tüm insanlar hayal ettikleri için kavuştular bulundukları mevkilere, yaşamlara...
Madem hayal kuracaksınız, iyi hayaller kurun, iyi hayallere ulaşın, hayallerinizin içine hırsı asla karıştırmayın, olmadık şeyleri hayal ederek, hayal kırıklıkları yaşamayın ve yaşatmayın...
Hayalleriniz bol olsun...
14 Şubat 2014 Cuma
ETKİLEŞİM / 2
Etkileşimi iyi anlamak için iletişim süreçlerini, şekillerini ve yollarını iyi bilmemiz gerekir…
İletişimin olduğu her yerde etkileşim de var demektir. Birileriyle göz göze geldiğinizde veya varlığını hissettiğimizde, etkileşimde dolaylı yoldan başlamış demektir.
Kişilerle yapacağımız iletişimleri, sesli ve sessiz olanlar diye ikiye ayırabiliriz…
Şu durumda, sesli iletişim ve sessiz iletişim olarak iki madde halinde etkileşim sürecimizi değerlendirebiliriz.
Sesli iletişim, adından da anlaşılacağı üzere, konuşma yoluyla, yani duyusal olarak gerçekleşir. Birisiyle sesli iletişim kurabilmemiz için, sizin veya karşı tarafın konuşması ve sizin veya onun sözel olarak duyması gerekir.
Küçük bir örnek vermemiz gerekirse, birisiyle bir durakta karşılaştığınız zaman, öncelikle sessiz bir iletişim içerisinde olursunuz, çünkü göz teması gerçekleşmiştir. O kişinin veya sizin bir soru sormasıyla, sesli iletişim kurmuş oluruz.
Bu sorunun ve cevabın sonrasında yapılacak sohbet veya konuşmalar sürecinde ise etkileşim devreye girecektir. Etkileşim sürecinde, samimiyet veya samimiyetsizlik vardır. Samimi bir etkileşim oluşursa, sohbet devam edecektir, samimiyetsizlik varsa, kısa cevaplarla konuyu kapatmaya veya sohbeti sonlandırmaya çalışırız…
Bu süreç içerisinde yapılacak, el kol, göz hareketleri ve kelimeler her biri, birer mesaj içerir bu mesajlar etkileşim sürecini ilerletir veya geriletir.
Bu demek oluyor ki, hareketlilik veya hareketsizlik de bir etkileşim unsurudur…
Konuşmanın varlığı veya yokluğunun iletişimi, dolayısıyla etkileşimi engellemediğini, göz temasının biz insanlar için yeterli olduğunu artık biliyoruz…
Buna küçük bir örnek vermek gerekirse, sahile gittiğimizde, güneşlenen insanlarla karşılaşırız. Bunların arasında kendimize bir yer buluruz ve yerleşiriz, eğer yanımızda güneşlenmekte olan kişiyle göz göze geldiysek iletişim ve etkileşim sürecimiz başlamış demektir…
O kişiye sırtımızı dönerek yatarsak veya göz temasımızın olmayacağı şekilde bir pozisyon alırsak bu durum “şu an seninle konuşmak istemiyorum” demektir.
İki kişinin birbirini fark etmesiyle iletişim başlar ve bundan sonrası etkileşim sürecine doğru ilerler. Yakınımızda olan birisiyle konuşma yapmamak da bir mesajdır ve karşı tarafa ileti demektir…
İletişimde ve etkileşimde ses tonu, beden duruşu, mimiklerimiz ve tüm hareketlerimiz bizler için önemlidir. Sessiz bir şekilde insanlarla iletişim ve etkileşim sürecine girebiliriz. Bir kişiyi isteyip istemediğimizi ona hareketlerimizle anlatabiliriz.
Kısacası verilen ve gözle görülen net mesajlar kadar, karşı tarafa aktaracağımız gizli mesajlarımızda bulunmaktadır.
Örneklemek gerekirse;
Neredeydin, sorusu ile karşı tarafa bir açık mesaj veririz, bir de gizli mesaj verebiliriz. Bu sorunun soruluş şekli, mimikler, hareketler ve ses tınısı karşı tarafa verilen açık mesajlar veya gizli mesajlar iletecektir.
İletişim, sorduğumuz soru içerisinde, etkileşim soruyu sorma biçimimizde saklıdır. Kısa bir şekilde, iletişim, etkileşim ve mesaj verme biçimlerini sanırım daha iyi anlamaya başladık, bundan sonra yazacağımız makalemizde, tüm bunları etkileyici bir biçimde nasıl kullanırız veya kullanabiliriz bunları araştıracağız…
Ozan Muhammet CANDAN
Grafikerler.org
İletişimin olduğu her yerde etkileşim de var demektir. Birileriyle göz göze geldiğinizde veya varlığını hissettiğimizde, etkileşimde dolaylı yoldan başlamış demektir.
Kişilerle yapacağımız iletişimleri, sesli ve sessiz olanlar diye ikiye ayırabiliriz…
Şu durumda, sesli iletişim ve sessiz iletişim olarak iki madde halinde etkileşim sürecimizi değerlendirebiliriz.
Sesli iletişim, adından da anlaşılacağı üzere, konuşma yoluyla, yani duyusal olarak gerçekleşir. Birisiyle sesli iletişim kurabilmemiz için, sizin veya karşı tarafın konuşması ve sizin veya onun sözel olarak duyması gerekir.
Küçük bir örnek vermemiz gerekirse, birisiyle bir durakta karşılaştığınız zaman, öncelikle sessiz bir iletişim içerisinde olursunuz, çünkü göz teması gerçekleşmiştir. O kişinin veya sizin bir soru sormasıyla, sesli iletişim kurmuş oluruz.
Bu sorunun ve cevabın sonrasında yapılacak sohbet veya konuşmalar sürecinde ise etkileşim devreye girecektir. Etkileşim sürecinde, samimiyet veya samimiyetsizlik vardır. Samimi bir etkileşim oluşursa, sohbet devam edecektir, samimiyetsizlik varsa, kısa cevaplarla konuyu kapatmaya veya sohbeti sonlandırmaya çalışırız…
Bu süreç içerisinde yapılacak, el kol, göz hareketleri ve kelimeler her biri, birer mesaj içerir bu mesajlar etkileşim sürecini ilerletir veya geriletir.
Bu demek oluyor ki, hareketlilik veya hareketsizlik de bir etkileşim unsurudur…
Konuşmanın varlığı veya yokluğunun iletişimi, dolayısıyla etkileşimi engellemediğini, göz temasının biz insanlar için yeterli olduğunu artık biliyoruz…
Buna küçük bir örnek vermek gerekirse, sahile gittiğimizde, güneşlenen insanlarla karşılaşırız. Bunların arasında kendimize bir yer buluruz ve yerleşiriz, eğer yanımızda güneşlenmekte olan kişiyle göz göze geldiysek iletişim ve etkileşim sürecimiz başlamış demektir…
O kişiye sırtımızı dönerek yatarsak veya göz temasımızın olmayacağı şekilde bir pozisyon alırsak bu durum “şu an seninle konuşmak istemiyorum” demektir.
İki kişinin birbirini fark etmesiyle iletişim başlar ve bundan sonrası etkileşim sürecine doğru ilerler. Yakınımızda olan birisiyle konuşma yapmamak da bir mesajdır ve karşı tarafa ileti demektir…
İletişimde ve etkileşimde ses tonu, beden duruşu, mimiklerimiz ve tüm hareketlerimiz bizler için önemlidir. Sessiz bir şekilde insanlarla iletişim ve etkileşim sürecine girebiliriz. Bir kişiyi isteyip istemediğimizi ona hareketlerimizle anlatabiliriz.
Kısacası verilen ve gözle görülen net mesajlar kadar, karşı tarafa aktaracağımız gizli mesajlarımızda bulunmaktadır.
Örneklemek gerekirse;
Neredeydin, sorusu ile karşı tarafa bir açık mesaj veririz, bir de gizli mesaj verebiliriz. Bu sorunun soruluş şekli, mimikler, hareketler ve ses tınısı karşı tarafa verilen açık mesajlar veya gizli mesajlar iletecektir.
İletişim, sorduğumuz soru içerisinde, etkileşim soruyu sorma biçimimizde saklıdır. Kısa bir şekilde, iletişim, etkileşim ve mesaj verme biçimlerini sanırım daha iyi anlamaya başladık, bundan sonra yazacağımız makalemizde, tüm bunları etkileyici bir biçimde nasıl kullanırız veya kullanabiliriz bunları araştıracağız…
Ozan Muhammet CANDAN
Grafikerler.org
ETKİLEŞİM
Önümüzde yerel seçimler var malumunuz üzere…
Hem sektör anlamında beni takip eden arkadaşlarımıza yardımcı olması için, hem de yerel yönetimlere talip olan arkadaşlarımıza küçük de olsa, yeni bir ufuk açmak için bu yazıyı kaleme almış bulunuyorum…
Bir projeyi halka sunarken, gerekli olan stratejileri, kelimeleri, cümleleri, profesyonel bir şekilde karşı tarafa aktarma işini ancak profesyonel insanlar yapabilir...
Biz buna kısaca "etkileşim" diyoruz...
Doğru etkileşim stratejilerini ancak profesyonel olarak bu işleri yapabilen insanlar başarabilir…
Etkileşim kelime anlamıyla, karşılıklı olarak nesnelerin veya olayların birbirinden etkilenmesini ifade eder. Bu kelime, belki çok önemli değil gibi görünür ama insan yaşamında ve özellikle siyasi yaşamda yol almak isteyenler için hayati önem taşır..!
Etkileşim konusunda yetersiz bir siyasetçi, birkaç dönem siyasi başarı yaşamış olsa bile, sonunda başarısız olduğunu kendisi de yaşar ve görür. Etkileşime ilk zamanlarında önem verenler, sonrasında ise, önemsemeyenler de hüsranı yaşamak zorunda kalırlar.
Bunun nedenini basit ve gayet anlaşılır bir şekilde ifade edelim isterseniz…
Bir işi yaparken, şayet başarıya ulaştıysanız, şans faktörü, dış etkenler, çevresel etkenler ve o an içinde bulunduğunuz durum önemlidir ama etkileşimi de iyi kurduğunuz gerçeğini kesinlikle unutmayınız.
Yani, sizin başarınızın temeli, bilerek veya bilmeyerek yaşadığınız ve yaşattığınız etkileşim kaynaklıdır…
Buna siz veya çevrenizdeki birileri neden olabilir, doğrudan sizin başarınız değil de, yanınızda bulunan birisi veya birileri olabilir.
Konumuzu biraz daha açmak gerekirse, başarıyı sadece kendinizde bulmayınız, çevrenizdekileri, olayları iyi gözlemleyiniz ve doğru analiz yapınız.
Doğru analiz yapmadığınız sürece, bu gün değilse bile, bir gün kaybetmeye mahkum olacaksınız, bunu unutmayınız…
İnsanı ve diğer kaynakların sürecini doğru algılayan ve karşılıklı olarak çift yönlü iletişimi etkileşim sürecine sokabilenler, başarıya mutlaka ulaşırlar. Bunu sürekli hale getirenler ise, başarılı yaşamaya devam ederler…
Günümüzde ve geçmişimizde yaşanmış başarıları incelediğiniz zaman, etkileşim süreçlerinin hedefe ulaşmakta ne kadar önemli olduğunu göreceksiniz. En başarılı devlet adamlarından, en çok kazanan ve başarılı olan özel sektörlere kadar “etkileşim” önemlidir ve değerini hiçbir zaman yitirmez.
Etkileşimi iyi sağlamanın yolları ve yöntemleri bellidir, belli kuralar çerçevesinde hareket edenler başarılı olurlar.
Bu kuralların çevresel, yöresel, ülkesel olarak değişkenlik gösteren maddelerini iyi analiz etmek gerekir. Bu analizler sonucunda ortaya çıkacak sonuçları değerlendirerek başarıya ulaşabilirsiniz…
Bunu nasıl yapacağınız konusunu bir başka makalemizde aktarmaya çalışacağım…
Ozan Muhammet CANDAN
Grafikerler.org
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Özgürlük
Önce kocaman bir yürek taşıyacak Sonra uğrunda savaşacaksın, Sende yoksa o yürek Boşuna sesini yükseltip bağırmayacaksın! Bu yol bildiğin ...

-
Biz, pazar yerlerine hava karardığında giderdik çocukluğumuzda, ben pazarların akşamları kurulduğunu sanırım, çocukluk işte... Annem usulc...
-
Beyaz martıyı beklerken, siyah kargayla dertleşmekten sakınmam... Hepimiz yaşarız bazen bu tür duyguları, şöyle deniz kenarına ineyim, ma...