İş dünyası içinde olduğumu ve her gün yeni bir umutla uyandığımı, her akşam umutlarımı dar ağacında sallandırıp, ertesi gün yeni umutları vizyona koyduğumu sanırım anladınız...
Karmaşık bir kişiliğe sahip olup çıktım! İnsanları boş verin, kendimi bile analiz edemiyorum son yıllarda, son yıllarda diyorum artık günleri, ayları aştım, geliştim ben, öyle geliştim ki keşfedilemez sınırlara sahibim.
Peki, bu sadece benim sorunum mu, bütün toplumun genel sorunu, yöneticisinden ahalasine kadar hepimiz bu durumdayız veya bu duruma doğru gidiyoruz. Ne zaman ne olacağı hiç belli değil hayatımızda. Sürprizlere açık bir hayatımız var hiç birimizin beklediği yaşam tarzı bu değildi biliyorum...
Bu hayata karşı ne gibi önlemler alabiliriz, ne yapabiliriz gerçekten onu da bilmiyorum. Fark ettiyseniz fazlaca bilmiyorum kelimesi kullanıyorum son yazılarımda, insanlara bildiklerini bile unutturabilen yaşamlar sokuldu!
Sokuldu ağır mı kaçtı, önemli değil, gerçekleri dillendirmek gerekiyor...
Hangimiz istediğimiz hayatı yaşayabiliyoruz? Hangimizin hayalleri veya istekleri önemli ki tepedekiler için. Şahin tepesinden, ovada yaşananlar çok mu önemli? Onlar çıkar televizyon kanallarından bir kaç damla bal damlatırlar ovadakilerin ağzına ve geçip arka tarafa kasadaki bloklar düzgün duruyor mu, onu kontrol ederler!
Bakarlar ki bloklar düzgün ama hala istedikleri sayıda değil, sayıyı arttırmak için ne gerekiyorsa onu yaparlar, hani ecnebidir, yahudidir gibi örnekler verilir, onların acımasızlığı anlatılır bazı hikayelerde sizlerin de duymuşluğu vardır, inanın şahin tepesinden ovadakilere bakış açısı o anlatılanlardan bile daha kötü...
Ovadakiler için hiç bir şey yapılmaz, yapılırmış gibi görünür, gösterilir ama yapılmaz, yaparlarsa kıyamet kopabilir, yanlış anlamayın, normal kıyamet değil, şahin tepesine kuş bakışı bakanlar var işte onlar müsaade etmezler..!
Yapacak çok fazla bir şey yok, bir savaşta olduğumuzu düşünelim, karşımızdakilerde, uçaklar, roketler, uzun menzilli her türlü silahlar ve hatta kimyasal silahlar olsun, bizim elimizde de hiç bir şey olmasın, ne yapabiliriz?
Sadece ölmemek için, kafamızı bir yerlere sokmaya çalışırız, durum bundan ibaret...
Abartmıyorum, gerçekten durum böyle. Tek yapmamız gereken, kursağımıza giren bir lokma ekmeğe, boğazımızı ıslatacak bir kaç damla suya şükretmek..!
Bunun dışında bir şey yapmaya çalıştıysan veya çalışıyorsan, hapı yuttun demektir...
Sokayım böyle hayata...
8 Eylül 2016 Perşembe
7 Eylül 2016 Çarşamba
Bi siktir git arayıp durma..!
Karamsarlık saçılmış odanın her köşesine, kapkara karamsarlık üstelik, öyle kolay bulunan bir cins değildir, sağda solda aramayın, markete, manava sormayın bulamazsanız...
Vazgeçmek, hayatımın satırlarında hiç yer almadı ama umut ışıklarım ne zaman sönme noktasına gelse, işte o an karamsarlığa sarılıp kalıyorum, annesini özleyen çocuklar gibiyim bu konuda...
Karamsar olmak benim suçum mu, yoksa her insan biraz karamsardır diye bir kavram da var mıydı? Varsa da, yoksa da bana ne tüm bunlardan, karamsarlığın dibini yaşamak varken, ne diye bunlarla kafamı yorayım ki...
Şehir yıkılır mı üzerinize bazen, yıkılır bilirim ve siz de benim gibi ezilip kalırsınız altında, bir şey yapmaya çalışmayın, bırakın yıkıntılar arasında öylece kalın bir süre, bakalım o yıkıntılar arasından neler çıkacak...
İşte karamsarlığımın yanına montajladığım umut tacirliği düğmem, basarım ve rahatlarım. Rahatlamak zorundayım başka bir yolu yok ki zaten.İşte o an çalan telefonlar, içimde patlayan el bombaları gibi, bir adam ne diye on sefer arar birisini, belli ki karşındaki telefona bakmıyor, bakamıyor veya bakmak istemiyor..!
Bi siktir git arayıp durma..!
Sen umut ışıklarını yakmaya çalışırken, pezevengin biri almış eline telefonu, zırt pırt çağrı bırakıyor, ulan göt herif ben senin telefonuna bakacak olsam, üçüncü ya çalar, ya çalmaz, hepimiz biliyoruz ki ya kıçımızda, ya da elimizde taşıyoruz cep telefonu denen baş belasını..!
Ne güzel sözler edecektim şu satırlarda halbuki, yazınında, umutlarımında, akşamımın da, geceminde içine eden bir şerefsiz musallat oldu mu, her şeyin bokunu çıkarıyor işte..!
Ayyaş
Üzülmesin hiç bir insan, akmasın gözünden yaş,
İyi insan olmak, sessiz kalmak mı?
Hayal kurmak güzel de, yalama sonunda avuçlarını,
Belki de cennetliktir, adını bilmediğiniz bir ayyaş..!
İyi insan olmak, sessiz kalmak mı?
Hayal kurmak güzel de, yalama sonunda avuçlarını,
Belki de cennetliktir, adını bilmediğiniz bir ayyaş..!
Eski merağı..!
Bir eskiye düşkünlük sarmış toplumu ki hiç sormayın..!
Sanki eskinin içine eden, şimdiki eski meraklıları değilmiş gibi..!
Sanki eskinin içine eden, şimdiki eski meraklıları değilmiş gibi..!
Günlerden çarşamba olunca ortalık da renkli oluyor haliyle... Pazar kuruluyor bu gün memlekette, renkli sahneler var anlayacağınız.
Meyveler zaten renkli ama satıcılar da oldukça renkli, durum böyle olunca bir renk cümbüşü sarıyor etrafı. Yalnız pazarcılar mı renkli olan, müşteriler de bir o kadar renkliler elbette...
Üzümü fiyatlı bulanlar kadar, ucuz bulanlar da var, karpuzu ucuz bulanlar kadar çok pahalı olduğunu düşünenler de kısacası, herkesin dünyası farklı, herkesin kazancı farklı, herkes farklı...
Peki, bu farklılık bir sorun yaratıyor mu, yaratmıyor, yaratsa bile küçük diyaloglarla geçiştiriliyor. Pazar yerinde yaşananları hayata indirgersek sanıyorum bir çok sorunun da üstesinden gelebiliriz.
En basit şekilde çözülebilecek farklılık sorunlarını karşımıza dağ gibi büyüterek getirenler aslında tüm farklılıklardan daha da farklı, onların belli başlı amaçları var ve onun üzerinde çalışıyorlar...
Peki, farklı olan bizler, diğer farklı olanlara karşı ne yapabiliriz, bunun üzerinde düşünmeli ve çalışmalıyız.
Öncelikle farkın ne olduğunu iyi tespit etmek gerekiyor, eğitim mi, sosyal yapı mı, konuşulan diller mi, anlatma biçimleri mi, olayları yorumlama biçimleri mi yoksa bunların dışında adı konmamış bir şekil mi var karşımızda, bunun tespitini yapmalıyız...
Siz ne düşünürseniz düşünün, neyin hesabını yaparsanız yapın, evdeki hesap, çarşıya uymuyor, bunu iyi bilmek gerekir. Bunu bildiğiniz ve kabul ettiğiniz zaman, işler daha kolay, hayat biraz daha çekilebilir oluyor.
Karpuzun veya üzümün neden pahalı veya ucuz olduğunu düşünmek yerine, sizin gerçekten bunlara ihtiyacınız var mı, bunu düşünmeniz gerekiyor. Pahalıysa eleştirmeye gerek yok, ihtiyacınız olanı kadarı alırsınız olur biter. Olmadı almazsınız, alamadığınız için de kimseyle çatışmaya gerek yok.
Daha olmadı dönün arkanızı sessizce basın küfürü içinizden rahatlayın, iyi gelir...
Meyveler zaten renkli ama satıcılar da oldukça renkli, durum böyle olunca bir renk cümbüşü sarıyor etrafı. Yalnız pazarcılar mı renkli olan, müşteriler de bir o kadar renkliler elbette...
Üzümü fiyatlı bulanlar kadar, ucuz bulanlar da var, karpuzu ucuz bulanlar kadar çok pahalı olduğunu düşünenler de kısacası, herkesin dünyası farklı, herkesin kazancı farklı, herkes farklı...
Peki, bu farklılık bir sorun yaratıyor mu, yaratmıyor, yaratsa bile küçük diyaloglarla geçiştiriliyor. Pazar yerinde yaşananları hayata indirgersek sanıyorum bir çok sorunun da üstesinden gelebiliriz.
En basit şekilde çözülebilecek farklılık sorunlarını karşımıza dağ gibi büyüterek getirenler aslında tüm farklılıklardan daha da farklı, onların belli başlı amaçları var ve onun üzerinde çalışıyorlar...
Peki, farklı olan bizler, diğer farklı olanlara karşı ne yapabiliriz, bunun üzerinde düşünmeli ve çalışmalıyız.
Öncelikle farkın ne olduğunu iyi tespit etmek gerekiyor, eğitim mi, sosyal yapı mı, konuşulan diller mi, anlatma biçimleri mi, olayları yorumlama biçimleri mi yoksa bunların dışında adı konmamış bir şekil mi var karşımızda, bunun tespitini yapmalıyız...
Siz ne düşünürseniz düşünün, neyin hesabını yaparsanız yapın, evdeki hesap, çarşıya uymuyor, bunu iyi bilmek gerekir. Bunu bildiğiniz ve kabul ettiğiniz zaman, işler daha kolay, hayat biraz daha çekilebilir oluyor.
Karpuzun veya üzümün neden pahalı veya ucuz olduğunu düşünmek yerine, sizin gerçekten bunlara ihtiyacınız var mı, bunu düşünmeniz gerekiyor. Pahalıysa eleştirmeye gerek yok, ihtiyacınız olanı kadarı alırsınız olur biter. Olmadı almazsınız, alamadığınız için de kimseyle çatışmaya gerek yok.
Daha olmadı dönün arkanızı sessizce basın küfürü içinizden rahatlayın, iyi gelir...
6 Eylül 2016 Salı
Nereden çıktın?
Nereden çıktın durup dururken karşıma?
Bak hortladı acılarım sayende, yıllar sonra...
Bilmedim o an sana, ne diyeceğimi..!
Sıraladım, içimden aklıma gelen, tüm küfürleri...
Bak hortladı acılarım sayende, yıllar sonra...
Bilmedim o an sana, ne diyeceğimi..!
Sıraladım, içimden aklıma gelen, tüm küfürleri...
Alıştım Sensizliğe
Aranmıyor ve sorulmuyorsam,
Bunun adı, ayrılık değil...
Hala alev alev yanıyorsam, seni seviyorumdur böyle bil..!
Sahiden sevseydin, böyle sessiz kalmazdın,
Aşk olsaydı yüreğinde, beni sensiz koymazdın...
Sakın aldatmasın seni, gözümden düşen yaşlar,
Benim, senden kopuşum, işte bununla başlar,
Avuçlarımda şimdi yüreğim,
Söktüm aldım içimden,
Ayıkladım içinden seni,
Kalmadı hiç bir şeyin,
Geceleri yakaladım sonra,
Soğukla kucaklaştım,
Acılarla boğuşup, yokluğunla savaştım,
Sorgulama sakın beni, sensizliği çoktan aştım,
Kan kusarak yazdım, olmadığın dakikaları,
Her attığım voltada, bil ki seni yakaladım,
Yırtıp attım yazdıklarını, yırtıp attım resimlerini,
Sildim bütün izini, ayrılığı imzaladım,
Dönme sakın geçmişe,
Çoktan unuttum seni,
Alıştım sensizliğe, alıştım..!
Bunun adı, ayrılık değil...
Hala alev alev yanıyorsam, seni seviyorumdur böyle bil..!
Sahiden sevseydin, böyle sessiz kalmazdın,
Aşk olsaydı yüreğinde, beni sensiz koymazdın...
Sakın aldatmasın seni, gözümden düşen yaşlar,
Benim, senden kopuşum, işte bununla başlar,
Avuçlarımda şimdi yüreğim,
Söktüm aldım içimden,
Ayıkladım içinden seni,
Kalmadı hiç bir şeyin,
Geceleri yakaladım sonra,
Soğukla kucaklaştım,
Acılarla boğuşup, yokluğunla savaştım,
Sorgulama sakın beni, sensizliği çoktan aştım,
Kan kusarak yazdım, olmadığın dakikaları,
Her attığım voltada, bil ki seni yakaladım,
Yırtıp attım yazdıklarını, yırtıp attım resimlerini,
Sildim bütün izini, ayrılığı imzaladım,
Dönme sakın geçmişe,
Çoktan unuttum seni,
Alıştım sensizliğe, alıştım..!
Serbest Düşünce Alanı
Her gün nasıl bir hayat yaşadığını sorgulamak yerine, bize nasıl bir hayat verildiğini incelesek, daha yerinde olacak kanısındayım...
Hepimizin hayatıyla ilgili şikayetleri vardır ve bunun bir sonu gelmez, sürekli sorgularız, ölçeriz, biçeriz, tartarız, sanki elimizde hayatımızı veya yaşadıklarımızı değiştirebilecek bir güç varmış gibi...
Sonuçta nereye varırız, kocaman bir boşluk, uzun ve dolambaçlı yollar arasında savrulur durur düşüncelerimiz. Düşünce deyince, çok da düşünmemek lazım derim sürekli kendime ama düşünmekten de geri kalmam her nedense...
Çoğumuzun ortak yönü budur sanırım, düşünmek...
Düşünmek iyidir, hoştur ama bir o kadar da boşluktur, bunu da iyi bilmek ve bellemek gerek... Adımızı nasıl biliyorsak, bunu da mıhlayalım beynimize, mıhlayalım ki unutmayalım. Çok düşünen gördüm, sonunda bir yere varamayan, varamadığı gibi, akıl oyunları içinde yok olup gidiveren.
Bazılarına göre kadercilik demektir, belki şu an yazacaklarım, evet, bir kaderciyim, en azından zorlamıyorum gemiyi, akıntının tersine doğru yüzdürmek için...
Denemedim mi, çok denedim ama gördüm ki, her seferinde olmayacak işlerle boğuşup duruyorum, bıraktım akıntıya kendimi daha bir keyifli oldu hayat, en azından tersine çevirmeye çalışmaktan daha az yorucu olduğu kesin...
Hepimizin hayatıyla ilgili şikayetleri vardır ve bunun bir sonu gelmez, sürekli sorgularız, ölçeriz, biçeriz, tartarız, sanki elimizde hayatımızı veya yaşadıklarımızı değiştirebilecek bir güç varmış gibi...
Sonuçta nereye varırız, kocaman bir boşluk, uzun ve dolambaçlı yollar arasında savrulur durur düşüncelerimiz. Düşünce deyince, çok da düşünmemek lazım derim sürekli kendime ama düşünmekten de geri kalmam her nedense...
Çoğumuzun ortak yönü budur sanırım, düşünmek...
Düşünmek iyidir, hoştur ama bir o kadar da boşluktur, bunu da iyi bilmek ve bellemek gerek... Adımızı nasıl biliyorsak, bunu da mıhlayalım beynimize, mıhlayalım ki unutmayalım. Çok düşünen gördüm, sonunda bir yere varamayan, varamadığı gibi, akıl oyunları içinde yok olup gidiveren.
Bazılarına göre kadercilik demektir, belki şu an yazacaklarım, evet, bir kaderciyim, en azından zorlamıyorum gemiyi, akıntının tersine doğru yüzdürmek için...
Denemedim mi, çok denedim ama gördüm ki, her seferinde olmayacak işlerle boğuşup duruyorum, bıraktım akıntıya kendimi daha bir keyifli oldu hayat, en azından tersine çevirmeye çalışmaktan daha az yorucu olduğu kesin...
5 Eylül 2016 Pazartesi
Düzen
Düzen, düzen dediniz, düz'dünüz her canlıyı...Buna rağmen;
Düzencileri,"düzülenler" korur ve kollar..!
Her şekilde size çıkar, tüm yollar..!
Ne geçti elinize veya geçecek, soruyorum?
Bir kaçınızın değil,
Hepinizin, gelmişine, geçmişine küfrediyorum..!
Alın, sizin olsun bu düzen,
Adam değildir, ömründe bir kere bile, bu düzene küfretmeyen..!
Düzencileri,"düzülenler" korur ve kollar..!
Her şekilde size çıkar, tüm yollar..!
Ne geçti elinize veya geçecek, soruyorum?
Bir kaçınızın değil,
Hepinizin, gelmişine, geçmişine küfrediyorum..!
Alın, sizin olsun bu düzen,
Adam değildir, ömründe bir kere bile, bu düzene küfretmeyen..!
31 Ağustos 2016 Çarşamba
Hepimiz hayal ürünüyüz
Hayatın bizlere getirdikleri kadar getirmedikleri de vardır elbet. Bizler, gelenleri değerlendirmeye tabi tutarken, gelmeyenleri hiç hesaba katmayız. Aslında önümüze gelenler kadar, gelmeyenlere de kısaca "hayallerimiz" diyebiliriz.
Her insanın hayalleri vardır, benim, senin, oradakilerin...
Peki hayallerin sınırı var mıdır, olmalı mıdır? Hayal kurarken, bize bu hayallerin neler getireceğini veya neler götüreceğini hesaplıyor muyuz?
Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışalım...
Hayaller biz insanlara özgü, Yaradan tarafından bahşedilmiş muazzam bir özellik. Elbette, bizleri bir yaradan var diyerek, inananlara dır bu satırlarım. Şayet öyle bir inancınız yok ise, bu yazıyı da okumanıza gerek yok boşuna yormayınız kendinizi...
Çocukluğumuzu hatırlarız bazen, nasıl hayaller kurardık kim bilir, çeşidi bol, sınırı olmayan, sonu gelmeyen.
Çocuklukta kurulan hayallerin kaçını gerçekleştirebildik acaba? Gerçekleştirdiklerimiz bizlere neler getirdi veya neler götürdü...
Ben çocuklukta kurduğu hayallerin, birçoğunu gerçekleştiremeyen birisi olarak, kurduğum hayallerden hiç pişmanlık duymadım. Her ne kadar gerçekleştirememiş olsam da, güzeldi, eğlenceliydi ve mutluluk vericiydi.
Ne zaman hayal kursam hep benim hoşuma giden şeylerle birlikteydim, ilgili olduğum konulardı beynimin hücrelerinde dolaşanlar. Belki de burçlarla ilgilidir hayal kurmak ve hayallerine ulaşmaya çalışmak, bir kaç burç yazısında okumuştum bu tür şeyleri...
Şimdi sizlere burçlardan ve özelliklerinden bahsedecek değilim merak etmeyin. Yazımızın üst taraflarında da bahsettiğim hayallerimden bahsedeceğim...
En büyük hayallerimden birisi asker olmaktı. Kim sorarsa, hemen cevabı yapıştırıyordum "asker olacağım" diyordum. Ortaokul sıralarında az hayal kurmadım askeri liseler için, sonra baktım ki, orada da bir çok olmadık kurallar, ayrımcılıklar almış başını gidiyor, ne yaparsan olmaz cinsinden, vazgeçtim...
Sonraki yıllarda ikinci kez karşıma çıktı asker olma şansı, asker olduğumda anladım ki, askerlik hiç bana göre bir şey değilmiş, bunu anladığım zaman bile çocukluk hayallerim ne kadar da berbatmış demedim kendime...
Daha önceki hayallerimden birisi de futbolcu olmaktı. Bunun peşinden de çok koştum diyebilirim. Kar, yağmur, çamur demedim, her türlü zorluğa göğüs germeye çalıştım, o günlerin hatırası ayak varislerimi hala gururla taşıyorum bileklerimde...
Sonra gördüm ki, o dandik alt yapılarda, amatör kümelerde bile, bir çok haksız rekabet, kayırmaca ve kirli bir dünya var, bu konuda başarılı olmama rağmen, o hayalimi de kaldırıp koydum işe yaramaz hayallerimin bulunduğu heybeye...
Heybem doldu ilerleyen yıllarda, bazen taşımak zahmetli olmaya bile başladı, neyse ki gerçekleştirdiğim bazı hayallerim dengeledi ağırlığı...
Konuyu birazcık toparlasak iyi olacak. Kurduğumuz hayallerin kimisi gerçekleşiyor, kimisi gerçekleşmiyor ama şu bir gerçek ki, gerçekleşenler bizi çok mu mutlu ediyor, bunun cevabını net bir şekilde verebiliyor muyuz, budur önemli olan...
Ben gerçekleşen hayallerime baktığım zaman, hayallerimin beni çok da mutlu ettiğini söyleyemem. Buradan da şu sonuca ulaşabiliriz, evet insan bir yerlere ulaşmak, amaçlarını gerçekleştirmek için hayal kurmalı, içinde hayallerini yaşatan bir duygu olmalı ama buna hırsı karıştırmamalıyız..!
Bunu size bir atasözümüzle açıklamak istiyorum "pişmiş aşa, su katılmaz" işte bu söz, hayallerine "hırsı" karıştıranlara iyi bir nasihat olacaktır...
Hayal kurmak güzel, gerçekleştirmek ve o hayalin size uyup, uymadığını görmek, yaşamak, deneyimlemek güzel ama o hayallerimizin içine hırsı karıştırmak son derece tehlikeli ve bir o kadar da gereksiz..!
Hayal kurmayın demiyorum, hepimiz sonuçta birer hayal ürünüyüz. Bunun farkında mısınız?
Hepimizin annesi babası, bizleri önce hayal ettiler, sonra sahip oldular, yani bizleri dünyaya getirerek hayallerini gerçekleştirmiş oldular. Peki bizler, evlatlar olarak acaba onların hayal ettikleri gibi miyiz, bunu da sorgulamamız gerekiyor...
Özetlemek gerekirse, hayal ettiğimiz her şey gibi, bizler de birer hayal ürünüyüz ve gerçekleştik, yukarıda benim gerçekleştirdiğim hayallerim gibi, hayal kırıklığı mı yaşatıyoruz birilerine, yoksa mutluluk duygusu mu yaşatıyoruz, önemli olan budur...
Hayal kuralım, kurmayalım diyecek kadar kayışı sıyırmadım henüz, dikkat ederseniz, yeryüzünde bir şeylere sahip olan tüm insanlar hayal ettikleri için kavuştular bulundukları mevkilere, yaşamlara...
Madem hayal kuracaksınız, iyi hayaller kurun, iyi hayallere ulaşın, hayallerinizin içine hırsı asla karıştırmayın, olmadık şeyleri hayal ederek, hayal kırıklıkları yaşamayın ve yaşatmayın...
Hayalleriniz bol olsun...
Her insanın hayalleri vardır, benim, senin, oradakilerin...
Peki hayallerin sınırı var mıdır, olmalı mıdır? Hayal kurarken, bize bu hayallerin neler getireceğini veya neler götüreceğini hesaplıyor muyuz?
Bu soruların yanıtlarını bulmaya çalışalım...
Hayaller biz insanlara özgü, Yaradan tarafından bahşedilmiş muazzam bir özellik. Elbette, bizleri bir yaradan var diyerek, inananlara dır bu satırlarım. Şayet öyle bir inancınız yok ise, bu yazıyı da okumanıza gerek yok boşuna yormayınız kendinizi...
Çocukluğumuzu hatırlarız bazen, nasıl hayaller kurardık kim bilir, çeşidi bol, sınırı olmayan, sonu gelmeyen.
Çocuklukta kurulan hayallerin kaçını gerçekleştirebildik acaba? Gerçekleştirdiklerimiz bizlere neler getirdi veya neler götürdü...
Ben çocuklukta kurduğu hayallerin, birçoğunu gerçekleştiremeyen birisi olarak, kurduğum hayallerden hiç pişmanlık duymadım. Her ne kadar gerçekleştirememiş olsam da, güzeldi, eğlenceliydi ve mutluluk vericiydi.
Ne zaman hayal kursam hep benim hoşuma giden şeylerle birlikteydim, ilgili olduğum konulardı beynimin hücrelerinde dolaşanlar. Belki de burçlarla ilgilidir hayal kurmak ve hayallerine ulaşmaya çalışmak, bir kaç burç yazısında okumuştum bu tür şeyleri...
Şimdi sizlere burçlardan ve özelliklerinden bahsedecek değilim merak etmeyin. Yazımızın üst taraflarında da bahsettiğim hayallerimden bahsedeceğim...
En büyük hayallerimden birisi asker olmaktı. Kim sorarsa, hemen cevabı yapıştırıyordum "asker olacağım" diyordum. Ortaokul sıralarında az hayal kurmadım askeri liseler için, sonra baktım ki, orada da bir çok olmadık kurallar, ayrımcılıklar almış başını gidiyor, ne yaparsan olmaz cinsinden, vazgeçtim...
Sonraki yıllarda ikinci kez karşıma çıktı asker olma şansı, asker olduğumda anladım ki, askerlik hiç bana göre bir şey değilmiş, bunu anladığım zaman bile çocukluk hayallerim ne kadar da berbatmış demedim kendime...
Daha önceki hayallerimden birisi de futbolcu olmaktı. Bunun peşinden de çok koştum diyebilirim. Kar, yağmur, çamur demedim, her türlü zorluğa göğüs germeye çalıştım, o günlerin hatırası ayak varislerimi hala gururla taşıyorum bileklerimde...
Sonra gördüm ki, o dandik alt yapılarda, amatör kümelerde bile, bir çok haksız rekabet, kayırmaca ve kirli bir dünya var, bu konuda başarılı olmama rağmen, o hayalimi de kaldırıp koydum işe yaramaz hayallerimin bulunduğu heybeye...
Heybem doldu ilerleyen yıllarda, bazen taşımak zahmetli olmaya bile başladı, neyse ki gerçekleştirdiğim bazı hayallerim dengeledi ağırlığı...
Konuyu birazcık toparlasak iyi olacak. Kurduğumuz hayallerin kimisi gerçekleşiyor, kimisi gerçekleşmiyor ama şu bir gerçek ki, gerçekleşenler bizi çok mu mutlu ediyor, bunun cevabını net bir şekilde verebiliyor muyuz, budur önemli olan...
Ben gerçekleşen hayallerime baktığım zaman, hayallerimin beni çok da mutlu ettiğini söyleyemem. Buradan da şu sonuca ulaşabiliriz, evet insan bir yerlere ulaşmak, amaçlarını gerçekleştirmek için hayal kurmalı, içinde hayallerini yaşatan bir duygu olmalı ama buna hırsı karıştırmamalıyız..!
Bunu size bir atasözümüzle açıklamak istiyorum "pişmiş aşa, su katılmaz" işte bu söz, hayallerine "hırsı" karıştıranlara iyi bir nasihat olacaktır...
Hayal kurmak güzel, gerçekleştirmek ve o hayalin size uyup, uymadığını görmek, yaşamak, deneyimlemek güzel ama o hayallerimizin içine hırsı karıştırmak son derece tehlikeli ve bir o kadar da gereksiz..!
Hayal kurmayın demiyorum, hepimiz sonuçta birer hayal ürünüyüz. Bunun farkında mısınız?
Hepimizin annesi babası, bizleri önce hayal ettiler, sonra sahip oldular, yani bizleri dünyaya getirerek hayallerini gerçekleştirmiş oldular. Peki bizler, evlatlar olarak acaba onların hayal ettikleri gibi miyiz, bunu da sorgulamamız gerekiyor...
Özetlemek gerekirse, hayal ettiğimiz her şey gibi, bizler de birer hayal ürünüyüz ve gerçekleştik, yukarıda benim gerçekleştirdiğim hayallerim gibi, hayal kırıklığı mı yaşatıyoruz birilerine, yoksa mutluluk duygusu mu yaşatıyoruz, önemli olan budur...
Hayal kuralım, kurmayalım diyecek kadar kayışı sıyırmadım henüz, dikkat ederseniz, yeryüzünde bir şeylere sahip olan tüm insanlar hayal ettikleri için kavuştular bulundukları mevkilere, yaşamlara...
Madem hayal kuracaksınız, iyi hayaller kurun, iyi hayallere ulaşın, hayallerinizin içine hırsı asla karıştırmayın, olmadık şeyleri hayal ederek, hayal kırıklıkları yaşamayın ve yaşatmayın...
Hayalleriniz bol olsun...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Özgürlük
Önce kocaman bir yürek taşıyacak Sonra uğrunda savaşacaksın, Sende yoksa o yürek Boşuna sesini yükseltip bağırmayacaksın! Bu yol bildiğin ...

-
Biz, pazar yerlerine hava karardığında giderdik çocukluğumuzda, ben pazarların akşamları kurulduğunu sanırım, çocukluk işte... Annem usulc...
-
Beyaz martıyı beklerken, siyah kargayla dertleşmekten sakınmam... Hepimiz yaşarız bazen bu tür duyguları, şöyle deniz kenarına ineyim, ma...